Türk Yazınından Seçili İki Romanda Göç ve Göçmen Olgusunun Paydaşlık Bağlamında Yansımaları

Author:

Year-Number: 2017-Volume 5 Issue 3
Yayımlanma Tarihi: null
Language : Turkish
Konu : null
Number of pages: 108-115
Mendeley EndNote Alıntı Yap

Abstract

Nazan Bekiroğlu’nun 2012 yılında yayınlanan Nar Ağacı romanı ve Ali Arslan’ın 2003 yılında yayınlanan Ama Sevgi Kalmalı adlı romanda, anlatıcılar kendi köklerini ve kendilerinden önceki kuşakların göç yazgılarının izlerini sürerler. Bu yapıtlarda biri batıdan doğuya, diğeri ise doğudan batıya evlerinden ayrılarak göç etmek zorunda kalan protogonistlerin yaşam öyküleri ele alınmıştır. Nar Ağacı romanında protogonistin göç serüveni İran’ın Tebriz kentinden başlayıp Tiflis, Bakü, Batum ve Trabzon zincirinde gelişirken, Ama Sevgi Kalmalı adlı roman da protogonistin göç serüveni Hannover’in Linden bölgesinden Filistin’e oradan da Anadolu’ya, Egenin Seki köyüne kadar devam eder. Yapıtların arka dokusunu Rus işgali, Birinci Dünya Savaşı, Milli Mücadele ve sonrası oluşturur.  Göç serüveninde, göçmenlerin kimlikleri bölünür, parçalanır ve kendilerini yeniden gerçekleştirmek zorunda hissederler. Bu bağlamda Hans’ın Sofiya’ya, Settarhan’ın Zehra’ya olan aşkları protogonistler için varoluşsal bir işlev görür. Aslında her iki yapıttaki protogonistlerin göç nedenlerini, kurulu düzene  ‘karşı olma’ ve kendi farklılıklarını ortaya koyma üzerine kuruludur.  Derrida’nın da vurguladığı gibi, kimlikler ancak kendi farklılıklarıyla var olabilir ve bir anlamda her kimlik ötekidir. Benzer şekilde Laclau’ya göre de tüm kimliklerin temelinde antagonizma ve dışlanma bulunur. Hans, savaş karşıtı duruşuyla  Almanya’da ötekidir. Settarhan ise gelenek ve törelere karşı duruşuyla öteki olmak durumuna düşmüştür. Her ikisi de göç nedeniyle yeniden varlık sorunlarını biçimlendirmeye çalışırlar. Her iki yapıtta da göç, benzer nedenlere dayanmaktadır. Bu benzerlik, batı ve doğu dünyasının karşıtlığında ortaya çıkar. Avrupa’da Aydınlanma anlayışının gelişim sürecinde egemen olan modernite, bir yandan insanlara özgürlük sağlarken öte yandan insanın varlığını derin bir baskı altına almıştır.  Adorno da, Batılı anlayışın, ahlâkî ve insanî sorumluluktan yoksun olduğunu vurgular. Hans da işte bu nedenden ötürü savaş karşıtı olarak göçe zorlanır. Öte yandan gelenek ve göreneklerin hâkim olduğu doğu dünyasında Settarhan öç ve intikam duygusuna direndiği için yollara düşer. Karşıtlıklar ‘ insanı her şey için ölçü alan’ hümanizmde birleşir.

Keywords

Abstract

The narrators of the ‘’Pomegranate Tree’’ of Nazan Bekiroğlu, published in 2012 and of the ‘’But,Love Should Survive’’ of Ali Arslan,published in 2003 chase their own origin and the emigrational fate of their predecessors. In these two novels, the life story of the protogonists, who had to leave their homes from the West to the East, and from the East to the West, has been emphasized. The emigration route of the hero in the ‘’Pomeranate Tree’’ starts from Tabriz in Iran, following Tbilisi, Bakı, Batumi and Trabzon. However, the hero in ‘’But, Love Should Survive’’ starts his route from the Linden District of Hannover, ends in the Seki Village of the Aegean Region of Anatolia, following Palestine. The Russian invasion, the First World War, the War of Independencein Anatolia are all in the background of these novels. During this immigration adventure, the identity of the immigrants is divided, broken and they feel to find another identity(Sarup,1996:6). In this sense, the love of Hans to Sofia, and of Settarhan to Zehra functions as an existentialist approach

Keywords